Şimdi Okullu Olduk!

ŞİMDİ OKULLU OLDUK! 

Okulların açılmasıyla birlikte çocuklu ailelerin evini tatlı bir heyecan sarıyor. Hele bir de evde okula yeni başlayan bir çocuk varsa.. Bir yandan telaş, bir yandan kaygı, bir yandan gurur derken hem ebeveynler hem de okula yeni başlayan çocuklar için yepyeni bir dönem başlıyor. Elbette her deneyim olduğu gibi bu deneyim de her ailede farklı yaşanıyor. Öyle ki, bazı ailelerde kaygı ve korku diğer tüm duyguların önüne geçebiliyor.

Kaygı, çok basitçe bilinmezliğe karşı verdiğimiz bir duygu, düşünce ve davranışlar bütünüdür. Bir deneyim ne kadar heyecan verici olsa da eğer yeniyse, bilinmezlikler içeriyorsa, öngörmekte zorlanıyorsak orada muhakkak bir kaygının varlığından bahsedebiliriz. Okulun ilk günü yaşanan aslında tam da böyle bir durumdur. Ne kadar önceden tanışmalar yapılsa, çevreye ve ortama alışma gezileri düzenlense de ilk gün yaşanan o ayrılık deneyimi bambaşkadır. Kaygı, her ne kadar her zaman kötü ve yıkıcı olmasa hatta birçok durumda ve baş edebileceğimiz miktarda olduğunda motive edici olsa da ilk gün veya ilk günler yaşanacak kaygı bazı ebeveynler tarafından doğal karşılanamıyor. Evden, aileden ayrılmak, yeni bir ortamda yalnız başına uzun süreler geçirmek, yeni bir öğretmen ve arkadaşlar elbette ki bir çocuk için korkutucu ve kaygı verici olabilir. Benzer şekilde çocuğundan daha uzun süre ayrı kalacak olan ve onu evinden başka bir yere ve başka kişilere emanet edecek ebeveyn için de durum oldukça kaygı verici olabilir. Karşılıklı kaygılar yüksek olduğunda ise ayrılık güçleşir ve okula gitmek istememe, iştah ve uykuda bozulmalar ile ağlama nöbetleri ortaya çıkabilir. Tüm bunlar çocuğun okula adaptasyon sürecini uzatan ve zorlaştıran durumlardır ve bazı durumlarda psikolojik destek almayı gerektirebilir.

Okul deneyimi ilk etapta bir öğrenme süreci gibi görülse de giderek anneden ayrışan ve bireyselleşen çocuğun gelişiminde önemli bir kilometre taşıdır. Çocuğa ebeveynlerinden ayrı kalabilme ve sosyalleşebilme gibi çok önemli psikolojik becerileri kazandırır. Ancak doğası gereği içinde bir “ayrılık” barındırdığından her ayrılık gibi sancılı ama aynı zamanda “büyütücü”dür de. Okula başlayan bir çocuk artık “anne çocuğu”ndan “okul çocuğu”na doğru evrilmektedir. Bu büyümede en önemli faktör ebeveynin, özellikle de annenin bu büyümeye duygusal anlamda izin verebilmesidir. Elbette her anne çocuğu büyüdükçe, kendisinden hem duygusal hem de fiziksel olarak biraz mesafe aldıkça kaygılanabilir. Buradaki sihirli tutum annenin yaşadığı kaygıyı çocuğunun bu süreçte alacağı keyfi gölgelemeyecek derecede kontrol edebilmesidir. Bu, söylemesi kolay olmakla birlikte kurulması zor bir dengedir. Özellikle birbirinden ayrılmakta, ayrışmakta zorlanan anne-çocuk çiftlerinde çocuğun da güvenli ortamı, anneyi geride ve yalnız bırakmaya dair suçluluk duyguları sözkonusu olur. Kısacası böyle bir ayrılıkta ayrılamayan bir anne ve ayrılamayan bir çocuk ikilisinden bahsedebiliriz. Burada elbette ebeveynin çocuğa yardımcı olması, kendi hislerinin ve kendi öyküsünün bu duruma katkılarının farkında olması beklenir. Eğer ebeveyn bu ayrılıkla baş edebilir bir portre çizerse çocuk için adaptasyon çok daha kolay olacaktır.

Her gelişim, her değişim zor ve sancılıdır. Bu nedenle, okula başlama gibi büyük bir adımda yaşanan kaygılar çok doğaldır. Tıpkı diğer duygularla da olduğu gibi bu kaygıyla baş çıkabilen, bununla yıkılmayan ve sağlam duran ebeveynler tüm çocukların bu süreçteki en büyük ihtiyacıdır. Kaygılarınızın farkına varabildiğiniz ve bunların büyümenin keyfine engel olmadığı bir okul deneyimi yaşamanız dileğiyle…