Kardeş Kıskançlığından Kurtulmak Mümkün Mü?

Kıskançlık birçoğumuz için korkutucu ve uzak durulması gereken bir duygu gibi algılanmasına rağmen yaşamın ilk yıllarından itibaren önemli bir parçası, duygu dünyamızın doğal bir bileşenidir. Hayatta başarılı olabilmek, istediğimiz yere gelebilmek adına ihtiyaç duyduğumuz, bizi ilerletebilecek duygulardan biridir. Ancak özellikle ikinci çocuklarını dünyaya getiren anne ve babalar için kıskançlık oldukça olumsuz, aile ilişkilerini zedeleyici ve kaçınılması gereken bir tabu olarak görülebilmektedir. Ne yazık ki anne babaların tüm bu kaçınma arzularına rağmen kardeşler arasında az ya da çok mutlaka bir miktar kıskançlık olur ve bundan kurtulmak mümkün değildir.

Araştırmalar da ebeveynler de çoğunlukla kardeşi dünyaya gelen büyük çocuğun kıskançlık duygularına yoğunlaşırlar. Aslında çok da haksız değildirler, zira kıskançlık tanımı gereği bizim için çok değerli ve önemli olan bir ilişkiyi üçüncü bir kişiye, bir rakibe karşı kaybetmeye dayalı bir kaygıyı ifade etmektedir. Yaşamın başından itibaren çocuğu hayatta tutan ve aynı zamanda duygusal dayanak olan ebeveynlerin sevgi ve ilgisini kaybetme olasılığı bir çocuk için oldukça tehdit edicidir. İkinci bir çocuk doğana kadar ilk çocuk aile içinde sevgi ve ilginin tek sahibidir. Ancak aileye katılan yeni bireyle bu sevgi ve ilgiyi hiç istemese de artık paylaşmak zorundadır. Kardeşi biraz büyüyene kadar annesinin ona çokça zaman ayıramamasına, eve her yeni gelen misafirin en başta yeni bebeğe ilgi göstermesine alışmak zorundadır. Bu alışma süreci de çoğunlukla çok zordur ve her çocuk kendi kişilik özelliklerine ve ebeveynleriyle kurduğu bağın kalitesine göre farklı şekillerde bu süreci yaşar. Kıskançlık duygularını yoğun yaşayan bazı çocuklar gelişimsel olarak gerileme davranışları gösterebilir, örneğin tuvalet alışkanlığı kazanmışken yeniden altına kaçırmaya ya da pek güzel konuşabiliyorken kekelemeye başlayabilir. Kimi çocuklar giderek içe kapanırken kimilerinin daha saldırganlaştığı, hatta kardeşine fiziksel zarar verme noktasına kadar geldikleri gözlemlenebilir. Anne ve babaların bu tür durumlarda paniklememesi, zarar verme davranışını engellemek koşuluyla çocuklarının duygularını söze dökmelerine yardımcı olmaları gerekir. Örneğin, “evet kardeşini kıskanıyor olabilirsin, hatta bize de çok kızıyor olabilirsin ama zamanla bu duygular hafifleyecek ve birlikte güzel zamanlar geçirebileceksiniz” gibi bir cümle çocuklara anlaşıldıklarını hissetmeleri ve bu duygunun baş edilebilir olduğunu göstermesi açısından yardımcı olabilir. Ancak tam aksine kıskançlık hiç oluşmasın diye büyük çocuğa ekstra özen göstermek, imtiyaz tanımak, onu çokça memnun etmeye çalışmak, küçük çocukla her anlamda eşit kılmaya çalışmak veya küçük çocuğu önemsiz göstermeye çalışmak büyük çocuğun huzursuzluğunu daha çok arttırır ve anne ve babanın bir kardeş dünyaya getirerek yanlış bir şey yaptıklarını, mahçup olduklarını düşünmeye başlamasına neden olabilir. Burada yapılması gereken, işi doğal akışına bırakmaktır.

Bir diğer önemli nokta ise büyük çocuklar kadar aileye yeni gelen ikinci kardeşin kıskançlığını da göz ardı etmemektir. Pek üzerinde durulmasa da araştırmalar da göstermektedir ki büyük çocuklar kadar küçük kardeşler de kıskançlık duymaktadır. Bunun temel sebebi ise küçük kardeşin, çoktan aile içerisinde bir yer edinmiş ve kendisinden birçok beceri anlamında daha ileride ve gelişkin olan büyük kardeşin var olduğu bir ortama doğuyor olması ve sürekli ona yetişme çabası içerisinde olması olarak görülebilir. Bu nedenle anne ve babalar kendi sevgileri ve ilgileri üzerinden hem küçük hem de büyük çocuklarının bir rekabet içerisinde olmalarını doğal karşılamalı, gerektiğinde bunu konuşabilmeleri için fırsatlar sunmalı ve bu konuyu bir tabu haline dönüştürmemelidirler.